back of Bourke : çok uzak yer, çok uzaklardan gelen kişi
banana bender (ya da banana eater) : Queensland'lı kişi
bitumen blonde : Aborjin kız ya kadın
blow-in : bir yere yeni gelmiş ve oranın sakinleri tarafından daha kendilerinden biriymiş gibi görülmeyen kişi
bumjumper : homoseksüel (erkek)
cockie : aristokrat özellikleri gösteren çiftçi, centilmen çiftçi
corroboree : Aborjin töreni ya da dansı, alt sınıfın bir araya geldiği her tür sosyal toplantı
croweater : Güney Avustralyalı kişi
Dad and Dave : 1890'larda yaratılmış, tipik inatçılık ve gülünçlüğü sembolize eden iki kurgusal karakter
dag : başarısız kişi
de facto (isim): kanuni karı ya da koca
derro : serseri
drongo : aptal
fringe-dweller : Beyazların toprağının yakınına kamp kuran ve orada yaşayan Aborjin
God-botherer : Din adına konuşmalar yapan kişi
hoon : genç havai, genç aptal, aylak genç
Koori : "Bizim Halk" anlamına gelen ve Aborjinler için kullanılan tamlama, genellikle Yeni Güney Galler ve Victoria'da kullanımı yaygındır.
larrikin : uygunsuz genç, serseri, otorite karşıtı
lezzo : lezbiyen ya da erkekleri reddeden kadın
Mexican : Victoria'lı kişi ( herhangi bir sınır çizgisinin güneyinde kalanlar için de kullanılır)
Ocker : Kaba-eski tarz Avustralyalı
pongo : Çok az yıkanmalarıyla ün salmış İngilizler için kullanılan "Pom" varyasyonu
poon : yalnız, kaçık, enayi, bezgin ya da egoist kişi
root : cinsel ilişki
sandgroper : Batı Avustralyalı kişi
septic : Amerikalı
sticky beak : meraklı
Taswegian, Tazzie,Tassie : Tazmanyalı
Topender : Uzak Kuzeyli, özellikle Kuzey Bölgelerinden gelen kişi
wog : yabancı, özellikle Akdenizli ( yeni Avustralyalılar için de kullanılır )
wowser : şiddet düşkünlüğü, öldürme arzusu (menşei bilinmiyor)
Son sayımda Avustralya nüfusu yarısı 30 yaşından genç olmak üzere 19,000,000 insandan oluşmaktaydı. Bu insanların çoğunun zamanlarını timsahlarla güreşerek, vahşi hayvanlarla mücadele ederek ya da Aborjin törenlerine katılarak geçirmediklerini öğrenmek sizi hayal kırıklığına uğratabilir. Kendi yiyeceğini kendi bulan ve kendi kanununu kendi koyan, ülkeyi başıboş bir şekilde oradan oraya dolaşarak gezen efsanevi sert adamlara da artık pek rastlanmamaktadır.
Aslında Avustralya, devasa çayırlarıyla ne kadar övünürse övünsün, bir şehir kültürüdür. Nüfusun yüzde sekseni sahillerde yaşar ama vahşi iç bölgeler her zaman el üstünde tutulur. Avustralyalılar size kıtanın iç bölgelerindeki tehlikeler ve servetlerle ilgili hikayeler anlatmaya bayılırlar ama aslında çoğu zaman kendileri de ne Kanguru bifteği yemişler ne de hayvanat bahçesi dışında bir timsah görmüşler ne de bir Aborjinle tanışmışlardır.
Tipik bir Avustralyalı da bir koyunu yüzmeye neresinden başlayacağını bilemese ya da bir çalılık yangınıyla mücadele etmeyi beceremese de onu Avrupalı ya da Amerikalı benzerlerinden ayıran bazı özelliklere sahiptir. Bu özelliklerden biri Avustralyalıların eğlenmeye, çalışmaktan daha fazla önem vermeleridir. Rahatlamayı para kazanmaya tercih ederler. Avustralya'ya iş ziyaretinde bulunanlar buradaki insanların iş saatlerini nasıl kıstıklarını görünce şaşırıp kalırlar. Hafta sonları herkes plajlarda, barbekü partilerinde ya da spor müsabakalarındadır.
Tabi bu genellemeler yerine göre yapılmalıdır. Sydney, Melbourne ya da belki Darwin'de bile stres belasını çeken yöneticiler bulunmaktadır ama Perth ve Adelaide'ye gittiğinizde eğlenceden daha fazla para düşünen çok az insan bulabilirsiniz. yine de nüfusun büyük çoğunluğu eğlenceyi para kazanmaktan önde tutar. Bu belki de geçmişlerinden kalan bir izdir. Özgürlüklerini dış baskılara karşı korumak konusundaki sıkıntılarla dolu tarihleri onları bu tarz baskısız bir hayatı yüceltmeye yöneltmiş olabilir. Avustralya'nın Amerika ve Japonya gibi ticaret ortakları bu "her şey olacağına varır" tarzı yaklaşımdan çok sıkılmakta ve Avustralyalı yöneticilere üretkenliği artırmaları yönünde baskı yapmaktadırlar; fakat çok az şey değişmektedir. "Sıkıntı yok" ve "Böylesi de iyi" tarzı Avustralya yaklaşımı ve düşünce tarzı işgücünün alışkanlıklarını, hele Avustralya'nın tam bir sendikalar ülkesi olduğunu da göz önüne alırsak, değiştirmekte çok yavaş davranmasına imkan vermektedir. İnsanlar otorite karşısında doğal bir aldırmazlığa sahiptirler ve bu da patronlar tarafından insanların eğlenceye olan geleneksel sadakatlerini sarsmak için yaptıklarını boşa çıkarmaktadır. Dünyanın başka neresinde ulusal bir şarkı Waltzing Matilda 'da olduğu gibi bir koyun hırsızlığını göklere çıkararak anlatabilir ki ?
Eğer dünyayı "hallerinden memnun olanlar" ve "hayalleri olanlar" diye iki kategoriye ayırırsak Avustralyalılar kesinlikle birinci kategoride yer alacaklardır. Büyük Avustralyalı Rüyası olarak bilinen şey bir ev sahibi olmaktan ibaret olduğundan ve çalışan Avustralyalılar'ın büyük çoğunluğu da ev sahibi olduklarından hayal kurmak için pek sebep kalmamaktadır. Avustralyalılar ilginç mizah anlayışları, sahtekarlık ve şatafata karşı olan ilgisizlikleri, arkadaş canlısı karakterleriyle konuşmaya başladıklarında bu insanların neden pek de hayal kurmaya ihtiyaç duymadıklarını sezinleyip onlara hak verebilirsiniz. Tabi şakalarının hedefi siz değilseniz.
Avustralya'da bir anlamda İsveç'te de görebileceğiniz bir liberal anlayış ve yönetim geleneği yerleşiktir. Asgari ücret uygulaması 1907'de yasalaşmış, kadınlara oy hakkı da İngiltere'den 10 yıl önce 1909'da getirilmiştir. Ockerism Avustralya'da sona ermektedir. Ocker kelimesi bazen ilk Avustralyalıları tanımlamak için kullanılıp tercüme edilse de bir çok yerde kötü, tasvip edilmeyen davranışlar ve kişiler için kullanılmaktadır. Sürekli bira içen ve kumar oynayan Ocker imajı Avustralyalı kimliğini sembolize eden bir değer olarak görülmekten çıkmış ve unutulmaya yüz tutmuştur. Şimdilerde insanlar kafelerde Semillon şarapları yudumlamakta, sempatik şekillerle dolu tişörtler giymekte ve kumar oynamak ya da sürekli futbol izlemek yerine Avustralya filmlerini izleyip yürüyüş yapmak gibi daha uygun ve medeni yorumlanan faaliyetlerle vakitlerini geçirmektedirler. Avrupa'ya gidip orada uzun süre kalan artan sayılardaki Avustralyalılar ülkenin Ockerism'den arınmasına ve kabalıkla özdeşleşen bazı yönlerinden kurtulmasına katkıda bulunmuşlardır.
Sosyolojik bir analiz yapıldığında , Avustralya'da önceden işçi sınıfını oluşturan büyük çoğunluğun, artan zenginlik ile gelişen eğitimin bir sonucu olarak orta sınıf haline gelmesi ve bu değişimin de bu kitlelerce kabul görmesi, yukarıdaki paragrafta anlatılan değişimin zorunluluğunu ortaya çıkarır. Bu görüşe göre Avustralya artık sürekli içki içen maço erkek şovenliğiyle tescilli bir ülke değildir. Ziyaretçiler Avustralyalıların bu imajı ne kadar geride bıraktıklarına karar vereceklerdir. Gerçi belli bir ölçüde erkek şovenizmi ve ırkçılıkla karşılaşacaksınız. Şehirlerde değil de gerideki küçük yerleşim birimlerinde, eski tip pantolon giyen, bira şişeleri dolu olduğu sürece mutlu olan ve gelecek haftaki maçı tartışan "dinkum" tabir edilen az sayıda insanlar karşınıza çıkacaktır.
Avustralya, bir çok farkli artalana sahip halktan kurulu bir ulustur. Kültürel çesitlilik, ulusal kimliginin mihenk tasi ve hizla degisen dünyanin zorluklarina karsi en önemli güçlerinden birisidir.
Bu çesitlilik, Yerli kültürlerle, ilk Avrupali yerlesim bölgeleriyle ve dünyanin dört bir yanindan gelen basarili göç dalgalariyla beslenmistir. Rekabetçi avantaj, kültürel zenginlik ve sosyal denge kaynagidir.
Çok çesitli bir yetenek havuzunun sagladigi rekabetçi avantajlar, sadece sporda degil, daha bir çok alanda çogu Avustralyali için son derece açıktir. Sidney 2000 Olimpiyatlarinda, basarili Avustralya takiminin kompozisyonu Avusturalya'nin çok kültürlü mirasinin gözler önüne serilebilmesine yardimci olmustur. Sadece iki örnek verecek olursak, ayni zamanda kendisinden Olimpiyat Mesalesini yakmasi da istenmis olan Cathy Freeman, Avusturalyali bir Aborijin, 400 metre kisa mesafe kosusunda altin madalya kazanmis ve Polonya asilli bir yüzücü olan Michael Klim, iki altin ve iki gümüs madalya ile en çok madalya alan üçüncü erkek sporcu olmustur.
Avustralya kültüründe sporun ayri bir yeri vardir fakat çesitlilikten dogan mükemmelligin diger örneklerine ticarette, sanayide, akademilerde, mesleklerde ve sanatta da rastlanmaktadır.
Tüm Avustralyalilar, bir sekilde göçmendir. Göçler, ilk Avustralyalilar buraya Endonezya'nin Adasi olan Java'dan açıldiklarinda, yani 40 000 yil kadar önce baslamistir. Ilk Avrupali yerlesimciler, sadece 200 yili biraz askin bir süre önce, 1788'de Avusturalya'ya gelmistir. Federasyon zamaninda, 1901'de, Avusturalya'nin nüfusu 3,8 milyondu ve bu nüfusun yaklasik yüzde 77'si, Ingiliz asilli olarak Avustralya'da dogmustu. Ikinci Dünya Savasi sonrasinda gerçeklesen bir baska yerlesimci akini ise özellikle güney ve dogu Avrupa'dan gelmistir. Bugünkü nüfusun yüzde 24'ü bir baska ülkede dogmustur ve geriye kalan kesimin yüzde 19'unun ise ebeveynlerinden en az biri deniz asiri bir ülkeden gelmistir.
Son 30 yilda, Avusturalya'ya yerlesmeyi seçen insanlarin geldikleri ülkelerin genel dagiliminda büyük degisiklikler olmustur. 1960'larda, yerlesmeye gelen kisilerin yüzde 46'si Ingiltere ve Irlanda dogumlu idi. 1990'larda ise, yerlesimciler ve uzun süreli ziyaretçiler için Avustralya bölgesindeki ülkelerin gittikçe daha önem kazanan bir yerlesim kaynagi haline gelmesiyle, bu iki ülkede dogmus kisiler gelenlerin sadece yüzde 13'ünü olusturmaktaydi. Haziran 2000'de Asya dogumlu kisiler Avusturalya'nin toplam nüfusunun tahminen yüzde 6'sini olusturmaktaydi.